1949 yılında Altay Dağı’nın eteklerindeki Pazırık bölgesinde buzullar arasında kalmış bir kurgan ortaya çıkarıldı. Kurgana defnedilmiş olan ölünün yanına eski Türklerde adet olduğu üzere yaşarken kullandığı eşyalar da gömülmüştü. Bu eşyaların arasında bir de halı bulunuyordu. Bulunduğu bölgenin isminden dolayı bu halıya “Pazırık halısı” denildi. Halı uzmanlar tarafından incelendiğinde bilim dünyasında çok konuşulacak bilgiler ortaya çıkacaktı.
Kurganda bulunan bu halı inanılmaz inceliği, yüksek kalitesi, motiflerinin zenginliği gibi özellikleri ile dikkati çeker. Buzul haline gelmiş bir kurgan odasında, mumyalanmış ölü at, dört tekerlekli araba ve diğer ev eşyaları arasında bulunan bu halı, ilk defa 1953’te yayınlanarak çok geniş ilgi uyandırmış, daha sonra etraflıca tanıtılmıştır.
Halı 1.89×2 m. boyutunda ve çok ince yünden (iplik) yapılmış olup, 10 cm2’de 36.000 Gördes düğümü ile inanılmaz ve dahasonraları erişilememiş bir ustalık eseridir. Halı, süvari figürlerinden geniş bordur, geyik figürlerinden ikinci geniş bordur, grifonlardan bir iç ve bir dış dar bordur, zeminde 24 kare halinde haçvari çiçekleri ile kırmızı zemin üzerine beyaz, sarı ve mavi renklerin hâkim olduğu dama tahtası’na benzer bir örnek göstermektedir.
Tarihçelere göre Altay bölgesindeki bir yer adından dolayı “Afanasyevo Kültürü” denilen kültür alanında, ilk kez at ehlileştirilmiş olup bu bölgede yaşayan insanların da Hunlar olduğu belirtilmiştir. “Hayvan yetiştiren atlı göçebelerin, göç ederken, yük taşıyan hayvanlarca taşınabilecek, kolay nakledilebilen çadırlara ve çadır eşyalarına ihtiyaçları vardı. Çadırların tanziminde Avrupa üslubunda mobilyalar tanınmıyordu. Böylece çadırların tanziminde en önemli rolü halılar oynuyordu. Uhlemann’a göre halıcılığın asıl vatanın tam kuru istep bölgeleri olduğunu, Klimatik hususiyetler de ortaya koyar. İstep kuşağının en karakteristik göçebe kavimleri Türk kavimleri olduğu için, halı yapımı ve yayımı bakımından oynadıkları rolün en büyük olduğu yolundaki düşünceler de tabidir. Bu,pek çok mütehassısın üzerinde birleştiği bir fikirdir”.
Atla beraber koyun bozkır şartlarının vazgeçilmez hayvanıdır. At, manevra gücüyle yoğun Çin nüfusu karşısında Türklere hayat hakkını sağlarken, koyun da yapağıyla giyinecek ve barınacakları eşyaların yapımına imkan vermiştir. Türkler koyunların yünlerinden keçeler yapmışlar ve koç başlarını da keçelerine, kilimlerine halılarına damga olarak işlemişlerdir. Mesela “Yenisey’in yukarı akımında ve Uygurlar’dan sonra, bir müddet Moğolistan da yaşayan Kırgızların halıları da keçe cinsindendi. Bunlarda kullanılan bezek motiflerine yerliler koçkardıng müzü (koçların boynuzu) derler”.
Kazakistan’daki Kazak Türkleri’nin hâlâ keçeden ayakkabı-çizme yaptıklarını ve üzeri koç başlı nakışlarla işlenmiş keçeleri, bütün Türk cumhuriyetlerinde görmek mümkündür.
Rudenko, kurgandaki eşya ile halıyı İskitlere mal ederek MÖ 5. yüzyıla tarihlendirmiştir. Daha sonraki yayınlarda Ghirsman ve Bussagli, MÖ 4-3. yüzyıllara koymuşlar, nihayet Mongait, birçok araştırmacının MÖ 3. yüzyıl ile İsa’nın doğumu arasındaki yıllara tarihlendirmeyi uygun bulduğunu belirtmiştir.
Daha sonra J. Zick-Nissen ise, halının MÖ 5. yüzyılda Susa ve Frigya arasında herhangi bir merkezde yapılabileceğini, sanat geleneklerinin Kuzey Batı İran’ı işaret ettiğini ileri sürmüştür. Bununla beraber, ölülerin gömülmesi âdetleri, mumyalanmış ölülerin tipleri-genetik özellikleri ve Altay bölgesinin tarihi ile komşu kurganlarda çıkan diğer eserler karşılaştırılınca, halının Asya Hunları’na ve MÖ 3-2. yüzyıllara mal edilmesi akla yakın gelmektedir.
Dünyanın bilinen ilk halısı olarak kabul edilen Pazırık halısı üzerindeki pars damgası ile at, eyer ve pantolonlu süvari resimleri günümüze kadar bozulmadan kalabilmişlerdir. Pars, Kazakistan’ın eski başkenti Almatı’nın ve Tataristan’ın bugün dahi devlet damgasıdır.
Bir tek eyer ile atlı süvarilerin giyinişleri dahi, Pazırık halısının Türk kültürüyle ilgili olduğunu ispatlama açısından çok önemli ip uçları vermektedir. Ayrıca eyerin Türk buluşu olması ve atlı kültürün gereği olan giyim biçiminin Fars giyim tarzıyla alakasının olmaması da önemli bir bilgi kaynağıdır.
Vambery, 1863 yılında Hive, Tahran, Buhara gibi bölgelerde yaptığı seyahatler hakkında bilgiler verirken halı ve keçe imalatının Türkmenler tarafından yapıldığını zikrederek nakışların işlenişini şöyle anlatır: “Bir kadın dokunulması istenen nakışların örneklerini kum üzerine parça parça çizer, işçiler de bu örneğe bakarak halıyı dokurlar”.
Halı sanatının doğduğu coğrafya, Türklerin yaşadığı alanlardır. Halı hakkında yapılan yüzyıla yaklaşan çalışmaların halı sanatının bütün dünyaya Türkler tarafından tanıtıldığını ortaya koymaktadır. Pazırık halısından önce bulunan ve VI. yy. ait olan halı da Doğu Türkistan’da bulunmuştur.
İslam ülkelerine ise halı, Selçuklular tarafından tanıtılmıştır. Pazırık’da bulunan düğümlü halı da bilim adamları tarafından “Türk Düğümü” olarak bilinen “Gördes Düğümü” ile dokunmuştur. Ayrıca düğümlü halı tekniği ilk defa İç Asya’da kullanılmıştır. Bu nedenle bazı eserlerde düğümlü halıların Türk tarihiyle yakın ilgisi olduğu belirtilir. Sanat tarihçilerinin belirttiğine göre, “İran Düğümü” “asimetrik”, Türk düğümü ise “simetrik” tir. Dolayısıyla Pazırık halısındaki düğümlerin de simetrik olması, bu halının Türk halısı olduğu, en azından İran halısı olmadığı hususunda önemli bir belge olması gerek.
Bilindiği üzere Pazırık halısındaki ve günümüzdeki Türk cumhuriyetlerinde dokunan halı-kilimlerdeki hakim unsur hayvan damgalarıdır. Hayvan damgası ise konunun uzmanları olan Menghin, Kopper, Grousset, Rasonyi, Barovkaya gibi tarihçilere göre “göçebe kültür” alanından kaynaklanmıştır. Bu kültür çevresinin merkezini ise Hakas, Tuva ve Altay Özerk Cumhuriyetleri’nin olduğu coğrafya teşkil etmektedir.
Pazırık Halısı
Yorum Yaz