Sanat her daim insanoğlunu besleyen bir olgu olmuştur. İnsanlar yüzyıllardır dini inançlarını yaşamak, günlük yaşamlarını devam ettirebilmek ya da daha yakın yüzyıllarda para kazanmak için sanata yönelim göstermişlerdir. Her yüzyılda farklı bir amaca hizmet eden sanat zaman zaman dine, burjuvaya, yalnız sanatçıya ama 19.yy’da değişmeye başlayan dünya düzeni ile en çok da orta sınıfa hizmet etmeye başlamıştır.
Sanayi Devrimi ile değişen toplum düzenleri, burjuvayı geri plana iterek, işçi sıfının ön plana çıkmasına neden olmuştur. Bu büyük değişim süreci toplumun her yönünü etkilediği gibi sanata dokunmaktan da alıkoyamamıştır kendini. Ortaya çıkan işçi sınıfı sanata konu olarak dahil olmuş bunun yanı sıra gelişen süreçle birlikte sanat işçi sınıfı için evrimleştirilmiştir.
Bu evrimin en önemli parçasıdır belki de kitsch kavramı. Kitsch Almanca Werkistchen sözcüğünden gelir ve anlamı bayağılaştırma, ticarileştirme, estetik uygunsuzluk gibi kavramlarla açıklanır. Sanayi Devrimi ile çoğalan işçi sınıfın, kazandıkları parayı zaman bulamama sebebi ile harcayacak yer bulamaması ile geliştirilen eğlence- sanat sektörü için ortaya çıkan dönem içerisinde yoğun olarak incelenir. Sanayi Devrimi ile kitsch formlar kitlesel olarak üretilip, dağıtılma imkanı bulur, zenginleşen orta sınıf kendi tercihleri doğrultusunda sipariş yolu ile çeşitli sanat ürünlerini talep eder. Bu da sanatın ticarileşmesine, satılmak için yapılmasına yol açar. Modernistlerce kitsch, kültür endüstrisinin ideolojisi doğrultusunda bilinçli olarak, kar amacıyla üretilir.
Peki bu terminolojik açıklamarın ötesinde nedir kitsch? Günümüzde hala yoğunlukla tercih edilen, her birimizin evinde en az bir adet yer alan reprodüksiyon sanat eserleridir aslında kitsch diye tanımlanan sanat ürünü. Dekorasyon amaçlı kullanılan sanatçıların tablo ve heykel reprodüksiyonları, yatak örtüsünden kıyafetlere ve günlük kullanım malzemelerine kadar çeşitli eşyaların üzerlerine baskısı yapılmış tablolar ya da günümüzde fazlaca insanın hobi olarak tercih ettiği puzzle baskıları… Her biri aslında ticarileşen sanatın birer yansımalarıdır.
Ticarileşen ve ünikliğini yitiren sanatın, bir çok düşünür tarafından da eleştirisi olmuştur. Kitsch kavramını, Umberto Eco “ estetik yalan”, Herman Brosh ise “şeytan unsur” olarak nitelendirmiştir. Baudlaire “ Burjuvazi evini sanatsallaştırarak, kültürü bireyselleştirir. Bireysel kimliğini ve zenginliğini ispat eder. Bunun sonucunda doğan talebi karşılamak üzere örgütlenen sanat piyasası, sanatı ticarileştirir ve popüler beğeniye yaklaştırır” yorumu ile kitsch kavramının yaygınlaşmasını tanımlar. Baudlaire, sanatın saraydan, kiliseden ev içlerine girmesini sanatın ayağa düşmesi olarak tanımlayarak modernizm ve kitsch karşıtlığını yineler.
Peki sanatın gelişimi ve biricikliği için zararlı olan kitsch insan ruhu için neyi temsil eder? Kilise ve saray içlerindeki sanatın, halkın arasına inmesi ne kadar kötüdür? İnsan her zaman iyiyi, güzeli arayan bir canlı iken bir sanat eseri karşısında ne hisseder? Ya da insanın bir sanat eseri karşısında estetik hazlarını doyurması o eserin biricikliğine mi bağlıdır?
Değişen yüzyılla birlikte bu soruların yanıtları da çeşitlenebilir. Değinildiği gibi içerisinde bulunduğu döneme göre sanat eserinin sergilendiği yerler hep değişkenlik göstermiştir. Sanayi Devrimi ile başlayan yeni dünya düzeni ile de bambaşka bir çerçeve içerisine alınmıştır sanat. Artık halkın ve işçinin rahatça ulaşabildiği, kendi hazlarını tatmin ettiği bir araç halini almıştır. Bir sanat tarihçisi olarak kitsch kavramının sanatın biricikliğini öldürdüğünü ben de savunabilirim. Ama her kesimden insanı sanatla tanıştırdığı için savunulacak yönleri de olduğunu düşünmekteyim. 18.yy öncesi sanatı yalnız kilisede ya da eğitimli insanların bilincinde bir yer oluştururken günümüzde halkın her kesimine ulaşabilmiştir sanat. Artık insanlar kazançlarını sanat için harcamaya başlamış, genel kültür düzeylerini arttırmak için sanat yolunda gitmeyi tercih etmişlerdir. Kültür endüstrisi ile sanatın da bir ticari araca dönüşmesi bir yana, kitsch ürünler ile toplumun her kesimine ulaşmıştır sanat. İnsan evinde bulundurduğu bir tablo ya da heykel reprodüksiyonunu edinerek, o eserin kim tarafından yapıldığını ya da hikayesini öğrenmiş, sanat anlamında hem genel kültürünü daha yüksek seviyelere çıkartmış hem de estetik hazlarını doygunluğa ulaştırmıştır.
Anlatmak istediğim, kitsch ürünlerin sanatın biricikliğini tüketmesi gibi bir sonucu olmasına rağmen, insanın ruhuna iyi geldiği düşüncesidir. Sanat eseri bu amaca hizmet etmeli midir, yoksa yalnızca yaratıcısının yaptığı kadarı ile kalıp doğada ki biricikliğini korumalı mıdır sorusu ise kişinin yeni dünya düzenine sağlayabildiği uyum ile değişebilir bir durumdur. Çünkü dönem içerisinde kitsch kavramına karşı çıkan birçok sanatçının da (Andy Warhol gibi) modern dünyaya karşı ayakta duramadıklarını görürüz. Kısacası; eğer bir düzen değişiyorsa, isteyerek ya da istemeyerek o düzenin toplumu işçisinden, sanatçısına toplumun her alanına kadar evrimleşmeye mahkumdur. Bu evrimleşmenin ise iyi ya da kötü sonuçlar doğurup doğurmadığı, sanatı ne yönde etkilediği konusu kişinin bakış açısına göre yüzlerce değişkenlik göstermektedir. Ama değişmeyen bir nokta vardır ki, toplumların kılavuzu her zaman sanattır.
Meltem TÜZÜN | Kitsch ve İnsan Ruhu
Yorum Yaz