Ermeni Kiliseleri İnşa Yöntemleri

avatar

admin

  • e 0

    Mutlu

  • e 0

    Eğlenmiş

  • e 0

    Şaşırmış

  • e 0

    Kızgın

  • e 0

    Üzgün

Ermeni mimarlar ve duvarcılar Hıristiyanlığa geçişten sonraki ilk iki yüzyıl içerisinde, altıncı yüzyıldan sonra yapılmış hemen hemen bütün Ermeni yapılarının bina karakteristiğini geliştirdiler. Bu sonuçlara ulaşmak için izlenen biçimsel adımları izlemeden önce, inşa tekniğinin kendisini anlamak gerekir. Buradaki mimarî sorun, taştan örülmüş tonozlar ve tavanların büyük ağırlığına dayanabilecek ve karmaşık iç hacimleri olan taş kiliselerin nasıl yapılacağı ve bunların depremlerin yıkıcı etkisinden nasıl korunacaklarıydı. Ermenistan yüksek ölçüde volkanik ve aktif sismik bir toprak parçası olduğu için yer sarsıntılarının sebep olduğu yanal devinim taş kubbeleri desteklemek üzere geliştirilmiş incelikli kuvvetler dengesini kolaylıkla bozabilirdi.

Buna bulunan temel çözüm çimento kullanımıydı. Çimento bugün kullanılan biçimde değildi, ama Yakın Doğu’da Roma mimarisinde geliştirilmiş olan çimentonun benzeriydi ve muhtemelen Ermeni yapı ustaları çimentonun formülünü buradan almışlardı. Ermeni mimarisinde, harç olarak kırılmış tüf ve diğer taşlar, kireç ve genellikle yumurta kullanılırdı. Ve bu harç, tonozlu tavanların ve kubbelerin ağırlığının temel taşıyıcısı ve aktarıcısıydı. Destekte ikincil bir rol oynamasına rağmen, iç ve dış duvarların kaplamasına büyük bir özen gösteriliyordu. Tüfün doğal güzelliğinin kullanıldığı iki farklı estetik yöntem vardı. Genellikle bütün bina aynı renk ve tondaki tüften yapılıyordu. Kusursuz bir şekilde kesilmiş taşlar genellikle harç kullanılmaksızın birbirini üstüne konuyordu. Bazı binalara kusursuz bir bütünlük görünümü kazandırmak için aynı renkteki tüf toz haline getiriliyor ve eklemlere uygulanıyordu. Böylece duvarlar bağlantı yerleri yokmuş gibi görünüyordu. Öte yandan tüf, renk farklılıklarını örtmek yerine açığa çıkarmak için de kullanılabiliyordu. Kontrast renklerdeki bloklar dama tahtası efekti veya diğer dekoratif efektler vermek için belli biçimlerde sıralanıyordu.

Dördüncü, beşinci ve altıncı yüzyıllarda inşaatçı kuşakların zaman içerisinde geliştirdikleri ve kusursuzlaştırdıkları bu inşa yöntemi modern zamanlara kadar standart hale geldi. Tıpkı dördüncü yüzyılda Hıristiyanlığın kabulünden sonra Roma İmparatorluğu’nda olduğu gibi, aynı yüzyılda Ermenistan mimarî açıdan deneysel bir atelye haline geldi. Ermeni mimarlar, komşu Suriye’nin tersine ağaç tavan kullanmadılar. Aynı şekilde batıya doğru Roma ve Bizans İmparatorluklarında çok yaygın olan ve kullanımı daha kolay olan tuğla da kullanmadılar. Ve bunun yerine zor olan taş inşaatı yeğlediler. Hangi tasarımda olursa olsun ilk kiliselerde duvar olarak ağır ve kalın taşlar kullanıldı ve sıklıkla eklemler arasına harç konuldu. İç çekirdek o kadar inceydi ki, üstyapının desteklenmesi duvarların kendileri tarafından yerine getirildi. Zaman içerisinde, beşinci ve altıncı yüzyıllarda duvar ustaları önceki binaların kubbeleri ve tonozlarının şoklara karşı dirençli olduklarını gördükçe taş bloklar incelmeye ve harcın iç çekirdeği genişlemeye başladı. Sonunda büyük taş bloklar sadece en alt sıralarda ve iki duvarın birleştiği köşelerde kullanılmaya başlandı. Altıncı yüzyılın sonuna gelindiğinde, Ermeni mimarların kendine güveni artmıştı ve bu şekilde binalara pencereler ve diğer açıklıklar eklendi. Öte yandan daha büyük kubbeler yapılmaya başlandı ve mekanın iç düzenlemesinde daha cesur davranıldı.

Sıradaki içerik:

Ermeni Kiliseleri İnşa Yöntemleri

editörün seçtikleri EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ