İstiridye kelimesi Yunanca “ostreidi” den türemistir. Denizde yasayan iki çenetli yumusakça , deniz kabuğudur.15 İstiridye kelimesinin yanı sıra deniz kabuğu, Rocaille, Coquille gibi isimleri de kullanılmaktadır.
İstiridye ve deniz kabukları insanlık tarihinin ilk dönemlerinden bu yana, inançlarda önemli bir rol üstlenmistir. Üst paleolotik dönemlerde Pasifik Okyanusu’ndan Atlantik Okyanusu’na kadar olan genis bir alanda Cro-Magnon insanın yasadığı tüm bölgelerdeki mezarlarda istiridye kabuğuna rastlanmıstır. Hatta o kadar ki istiridyenin bulunmadığı bölgelere bile bu kabuklu deniz hayvanlarının büyük
zahmetlerle de olsa getirtilmis olduğu anlasılıyor. Belçika’da Arden’deki Magdalenien dönemi insanları istiridyelerini Champagne bölgesinden; Arcy-sur-Cure’daki Gravieten (M.Ö.25.000-20.000) dönemi insanları Sens bölgesinden “Cypraea” kabukları, gene Arcy Mağarası’nda bulunan tribolit türden kabukların Fransa’da bulunmadığı ve bunların Bohemya’dan getirtildiği anlasılmıstır. Dordogne Mağaraları’nda bulunan istiridyeler Atlas Okyanusu’ndan, Mas D’azil topluluğu da istiridyelerini Atlas Okyanusu ve Akdeniz’den getirtmislerdi. Grimaldi Mağarası’ndaki istiridyeleri de sadece Hint okyanusunda bulunan bir türdür. Böylece bu nesnelerin büyük zahmetlere katlanılarak ne denli uzak bölgelerden tasındığı anlasılır. İnci ve istiridyenin bulunamadığı durumlarda da fildisi boncuklar deniz kabuklarına benzetilerek biçimlendirilmislerdi.
Japonya’daki ilk yerlesimcilerin de ilk çağ inci avcıları oldukları bilinmektedir.16 Çok eski bir Japon adeti de benzer inançlarla açıklanmaktadır: kendi bedenini deniz kabuğu tozuyla ovarak yeniden doğum güvenceye alınmaktadır.
Bu doğumun muskası” olarak yaygın bir sekilde kullanılmıstır. Su-İstiridye kutsal süsleme bütünü Kolombus öncesi Amerika’sında bol olarak kullanılmıstır. Malinche Hill’deki “Tula Kabartması”, içinde istiridyelerin ,sarmalların, çift halkaların yer aldığı sularla çevrelenmis bir tanrıçayı temsil etmektedir. Codex Aresdensis suyu bazen istiridye kabuklarından akarken; bazen de dolanmıs yılanlardan olusan havuza akarken göstermektedir. Meksika fırtına tanrısı, üzerine küçük deniz
kabuklarının takıldığı altın bir zincir tasımakta idi. İstiridye simgeciliği Eski Çin’de daha iyi korunmustur. Deniz kabukları bu ülkede ayın kutsallığına ortak olmakta ve aynı zamanda suların gücünü devam ettirmekteydi. “Lu Si çun ts” adlı incelemede (M.Ö.III.yy) sunlar yazılmıstır: “Ay Yin olan her seyin köküdür. Dolunayda Pang ve
Ko istiridyeleri doludur ve Yin olan her sey bollasmaktadır. Ay karardığında istiridyler bosalmakta ve Yin olan her seyin eksikliği çekilmektedir.” Mo-tsi (M.Ö.V.yy) Pang adındaki inci istiridyesinin erkek katkısı olmadan doğduğunu kaydettikten sonra sunu eklemektedir. “bunun sonucu olarak, Pang’ın inci cinsinden bir meyvesi olabiliyorsa, bu onun tüm Yin gücünü yoğunlastırmasındandır. Nitekim Yin ve Yang ilkeleri ile insan toplumu arasında mistik bir karsılıklılık vardır. Kralın arabası yesim tasıyla, kraliçeninki ise Yin’in amblemleri olan tavus kusu tüyleri ve deniz kabuklarıyla süslenmistir.
İncinin kozmolojik islevi ve sihirsel değeri Vedalar zamanından beri bilinmekte idi. Alhavra Veda’daki bir ilahi onu söyle yüceltmektedir:
“Rüzgardan, havadan, simsekten, ısıktan doğma, altından doğma deniz
kabuğundaki inci bizi korkudan koru! Okyanustan doğma, ısıklı her seyin ilki olan deniz kabuğuyla iblisleri (raksas) öldürüyor ve yutucu (iblislere) karsı zafer kazanıyoruz. Deniz kabuğuyla hastalığın ve fakirliğin üstesinden geliyoruz. Deniz kabuğu her derde deva ilacımızdır. İnci bizi korkudan korur. Gökten doğma, denizden doğma, Sindha tarafından getirilen bu latından doğma deniz kabuğu bizim için ömrü uzatan mücevherdir. Deinizden doğmamücevher, buluttan doğma günes bizi her yanımızdan tanrının ve Asuraların oklarından korusun”
Daha sonraki dönemlerde de Sümer, Babil, Tibet, Aztek, İnka, Hint, Amerika Kızılderilileri ve Borneo Yerlilerinin mezarlarında inci-istiridye ve deniz kabuklarının bulunması bunların da aynı anlamda kullanıldıklarını gösterir.Nitekim Hindu tanrı üçlemesini (triurti) olusturan, Hindular tarafından çok sevilen ve Ganj Nehri’nin
ayaklarından doğduğuna inanılan Visnu’nun dört eli vardır. Bu ellerinden birinde deniz kabuğu (Pançacanya), birinde müthis çark silahı (Vacranabha), üçüncüsünde bir gürz (Kaumodaki) ve dördüncüsünde de bir nilüfer çiçeği vardır. Bir Hint Duası Visnu’nun elindeki deniz kabuğunun dinsel değerini vurgulamaktadır:
“Bu kabuğun ağzında Ay tanrısı vardır. Yanlarında Varuna oturur,
sırtında Prajapatı, tepesinde Ganj. Sarasvati ve üç dünyanın, Vasudeva’nın emirlerine göre arınma banyoları yapan tüm kutsal nehirler yer alır. Bu kabuğun içinde Brahmanların önderi vardır. Böylece bu kutsal kabuğa taparız. Kutsal kabuk ve mutlu soma, tüm tanrılar denizden doğar ve Visnu’nun elinde tuttuğu seni kutsasınlar. Kutsal kabuğa taparız, onun üzerinde derin düsünürüz, sevinçle yüceltiriz.”
İstiridye kabuğunun stilize edilerek kullanılması ise çok eski zamanlara kadar uzanmaktadır. Amerika’daki piramitlerin mimarı Mayalar (M.S.I-VII.yy.) oldukça ileri bir medeniyet kurmuslardır. Nitekim yapılan incelemelerin ulastığı sonuçlara göre çok ince hesaplamalarla insa edilen piramitler, Mayaların ne kadar ileri olduklarının da bir göstergesidir. İste bugün rahatça kullandığımız rakamların Maya medeniyetindeki karsılıkları da oldukça ilginçtir. Mayalar her hangi bir sayıyı sadece üç sembolle gösterebilmektedir. Nokta ,çizgi ve en önemli sayı olan sıfırı temsil eden istiridye kabuğudur. Bunu yanı sıra Sümerler çivi yazısına geçerken o güne kadar kullanılan temel sembolleri kaynak almıs; yazıları da bu sembollerden türetmislerdir. Sümer dilinde inci; neslin üremesi nesil anlamına gelirken çocuğu da simgelemektedir.
Yunanlılarda inci-istiridye evliliğin sembolüydü. Ayın istiridyeleri beslediğine, deniz kestanelerinin içini doldurduğuna inanılırdı. Kıbrıs’ta, bir istiridyeden doğan tanrıça Afrodit’e deniz kabukları adanmaktaydı26. Yine Yunan mitolojisine göre Olimpos’ta oturan tanrılardan Zepheros bir gün ask ve güzellik tanrıçası Afrodit’e gönlünü kaptırmıs ve onu Akdeniz’in köpüklü sularında istiridye kabuğunun içinde dolastırarak gönül eğlendirmis.
Eski İran’da kırılmamıs doğal inci bekareti, incinin kırılması da asılanma ve doğum demekti. Bu mitolojilere göre baslangıçta bir tek gerçeğin haricinde hiçbir canlı yoktu. Bu gerçek istiridyede yuvalanmıstı. Mısır, Tibet, Sümer, Yunan, Med-Kimmer, Ukrayna, Hint vb. gibi uygarlıklarda tanrıça-inek-ay-inci ve istiridye sürekli birbirleriyle iliskilendirilirdi.
Kimmerler, inci ve istiridyeyi inek boynuzlarıyla (rahim) birlikte
kurgulamıslardır. Eski Danca’da istiridyeye kudefish (kude:disilik) denirdi. Akamba kadınları doğum öncesi istiridye kabuklarıyla süslü kemerler takarlar ve bunları ilk çocuklarını doğurduktan sonra çıkarırlardı. Aynı düsüncenin sonucu olarak Güney Hindistan’da genç kızlar deniz kabuklarından yapılma gerdanlıklar takarlardı. Florida’da kral mezarları incilerle süslenmistir. Ayrıca Selia Muttal Meksika’da bir piramidin tepesinde ortasında mezarların bulunduğu kalın bir deniz kabuğu tabakası kesfetmistir. Aztekler’de midye-istiridye-ay tanrıçayı ve nesillerin doğusunu temsil ederdi. İspanyol kadın isimlerinden Concepcion-Concha-Conchita midye istiridye türünden kabuklu deniz hayvanları anlamına gelmesi oldukça ilginçtir.
Mısırda ölenler istiridye temsili tabutlara konulurdu. Deniz kabukları Hind cenaze törenlerinde de önemli bir yere sahiptir. Örneğin bu törenlerde, ölünün evinden mezarlığa giden yol boyunca deniz kabukları serpilirdi. Bu adete Borneo yerli ayinlerinde de rastlanır. Afrika’nın bazı yörelerinde mezarın dibine deniz kabuğu dösenirdi. Togo köylerinin girisi gözleri deniz kabuklarından yapılmıs olan ve önlerine deniz kabuklarından adaklar konulan putlarla süslenmistir. Diğer bölgelerde de nehirlere, pınarlara, ağaçlara deniz kabukları sunulmaktaydı. İskoçya’da pencere esiklerine, kapılara ve bahçe çevrelerine istiridye kabukları yerlestirme adeti İngiltere ve İrlanda’nın bazı bölgelerinde oldukça yaygındır.
Mitolojide ve Tarihte İstiridye
Yorum Yaz