Romanik, Roman ve Romanesk Sanat | Rüçhan ARIK

avatar

admin

  • e 0

    Mutlu

  • e 0

    Eğlenmiş

  • e 0

    Şaşırmış

  • e 0

    Kızgın

  • e 0

    Üzgün

ROMANİK, ROMAN, ROMANESK SANAT

Taş devri, tunç devri, karanlık devir ve diğerleri gibi coğrafya, etnolojik veya dinsel bakış açılarına dayanan aynı zamanda başka alanlarla da kullanılan bu başlıklar sanat alanında sanat stillerini ifade ederler. Yalnız iki önemli kavram bunun dışında kalır: arkaik ve klasik. Bunlar ilk planda şekillerin özelliklerine ve üslubuna yönelir. Yaratıldıkları yer önem kazanmaz.

Klasik çağdan sonraki stil o dönemdeki bilgilere göre herhangi bir isme veya sıfata değmezdi. Çünkü; kendi yarattığı, göze çarpacak bir özelliği yoktu. Aksine klasik sanatın çöküşüydü. İlk başta orta çağ dönemi ile incelenen sanat gotik dönem ile biter. Bazı sanat tarihçiler sharman ‘dan önceki ortaçağ sanatına “ÖN ROMANİK” veya “ROMANİK ÖNCESİ” demektedirler. Karolenj ve Otton devrini de “ERKEN ROMANİK” demektedirler. Ama romanikten pek çok ayrım söz konusudur. Bunların en önemli ayrımı ise karolenj ve Otton sanatlarının saray ailesi çevresinde gelişmesine rağmen romanik sanatının halk içinde geliştiğidir. Romanik; geç klasik, erken Hıristiyan; karolenj sanat ise Otton ve kelt-germen sanatı mirasının verilerine dayanmaktadır.

Bu dönemde yapılan kiliseler daha büyük ve zengin inşa edilmiştir. Görünüşleri roma görünüşlüdür.orta sahın ahşap çatıyla değil; tonozlarla örtülmüştür. Karolenj ve Otton yapılarının cephe süslemelerinden daha zengindir ve süslüdür.bu yapılar ise; Katolik dünyasının sınırladığı: kuzey ispanya ‘dan Ren bölgesine, İskoç- İngiliz sınırından orta İtalya ‘ya kadar geniş bölgeye yayılmıştır.

Güney Fransa ‘da 1080-1120 tarihlerinde inşa edilen St. SERNİN KATEDRALİ bunlardan biridir. Bu tip kiliseler SANTİAGOE- COMPOSTELA yolu üzerine yapılan HAC TİPİ kiliseler olarak adlandırılmaktadır.

ST. SERNİN ‘nin planı: ağrılık merkezi doğu taraftan olan bir Latin hacı görünüşlüdür. st. Michael ve st. rıquer gibi erken örneklere göre st. sernin planı daha kapalı bir plan oluşturur. Orta sahın her iki orta sahınla çevrelenmiştir. Bunlardan içteki yan sahın enine sahının kollarını da çevreleyerek batı cephesindeki kulelere kadar gelir ve ÇEVRE KORU niteliğini kazanır. Apsis yelpaze gibi yarı yuvarlak capellarla zenginleştirilmiş ve bu capellalar enine sahının düzeninde de devam etmiştir. Apsis, chor, çevre koru ve capellarlabir birlik oluşturur ve buraya HAC KORU denir. Tonozla örtülü olan yan sahınlar kare bölmelerden oluşmuştur. Orta sahın ve transeptin bölgelerinden her biri bunların ikisine; vierung ve cephe kulelerin her biri bunların dördüne denk gelmektedir.

Plastik süslemeleri roma görünüşünü hatırlatır.

Katedralin orta sahınında yarım sütunlar tonozun takviye kemerine kadar yükselir. Mimar orta sahnın tonozunu yaparken 1 tonoz ne kadar yüksek olursa desteklenmesinin o kadar zor olacağını düşünerek orta sahnın üzerindeki pencere katını kaldırmış; yerine iç taraftaki yan sahınların üstlerine EMPORE ler yerleştirmiştir. Bunlar orta sanın tonozunun ağırlığını ve yan basınçları karşılıyordu ve orta sahna daha bol ışık gelmesini sağlıyordu.

St Sernin ‘deki orta sahının tonozlama işlemi tam anlamıyla çözülemedi. BOUGANT sanatçıları AUTUN KATEDRALİnde daha değişik bir çözüm yolu buldular. EMPORELER yerine TRİFORUİMLAR(3 dilimli kemer kör pencereler)ve pencereli bir üst kısım yerleştirilmişlerdir. Sanatçılar bu pencereli 3. Katı yapabilmek için tonozun takviye kemerlerini ve tonozu sivri kemer şeklinde yaptıkları ve böylece tonozun basıncını yanlara indirmeyip; doğrudan aşağı indirmiş oldular. Bu sivri kemer geleneğini de İslam sanatından almış olmalıydılar.

AUTUN KATEDRALİNDE orta sahnın duvarları üst kısımda tonozun basıncı altında hafif fakat hissedilir biçimde dışa doğru bir eğilim göstermektedir. Bu durum üstteki aydınlık katının yahut pencere katının artırılmaması için bir ihtardı.

3. ve bir diğer uygulama batı Fransa ‘da ST. SAVİN-SUR- GARTEMPE ‘de görülür. Bu yapının orta sahnında freskler yer almaktadır. Bu yüzden sanatçı tonoza takviye kemerleri yerleştirmemiştir. Tonozun tüm ağırlığını sütunlar ve yuvarlak kemerler taşımaktadır. Bu yapıda her iki yan sahın orta sahna göre çok az alçaktır. Ve 3 sahında tek bir çatıyla örtülmüştür. Buna HOLL TİPİ KİLİSELER denir. Bu yüzden yapı yeteri kadar ışıklıdır. Orta sahnın doğu ucunda chor özgün durumdadır. Batı cephesi alçak ve geniş tutulmuştur. Cephe zengin bölümlenmiştir. Heykellerle süslüdür.

St.savin sur gartempe ‘nin batısında POİTİERS şehrinde yer alan NOTRE DAME LA GRAND KATEDRALİ nin batı cephesi dikkat çeker.sağır kemer sıralarıyla zengin olarak süslenmiştir. Bunların içerisinde oturan ve ayakta duran figürler yer almaktadır.tıknaz sütunlara oturan kemerlerle çevrelenmiş ve içerdeki oluşturulmuş portallerin içinde bir kabartma bordürü uzanır. Cephede 2 yanda yer alan kulecikler sütun demetlerinden oluşmuştur. Bu kuleciklerin külahlarının yükseklikleri ; orta alınlık ile aynı seviyededir ve bu orta alınlığın arkasında yer alan asıl çatı daha alçaktır.

Daha kuzeyde Normondiye ‘de katedrallerin batı cepheleri çok değişik yönde gelişmiştir.

CAEN ‘deki ST. ETİEME KİLİSESİYLE NORTE DAME LA GRAND KİLİSESİ arasında tezat çok fazladır. St.Etiene ‘deki cephe 4 kuvvetli payanda ile hemen hiç süsü olmayan 3 düşey alana bölünmüştür. Cephede yukarı doğru yükseliş hareketi her 2 görkemli kule ile vurgulanmıştır. Yapının içi de değişik ve yeni özellikler ortaya koyar. Bu özellikleri daha iyi anlayabilmek için önce 11.yy ın sonu çeyreğinde ANGLO NORMAN mimarisinin özel gelişimini gözden geçirmek gerekir.

Anglo- norman yapıların en önemlisi İskoçya sınırı güneyinde DURHAM kentinde yer alan yapımına 1093 tarihinde başlanmış olan DURHAM KATEDRALİDİR. Plan bakımından basit ama St. sernin planının 3’te biri kadar geniştir. 122m ile ortaçağ kiliseleri içinde en büyük kadetrali arasındadır. İlk kez KABURGALI(NERVÜRLÜ) HAÇ TONOZ kullanılmıştır. kaburgalı hac tonoz 3 katlı orta sahın duvarları üzerine yerleştirilmiştir. Yapının planını incelediğimizde yan sahınların normal kareye yakın hac tonozlara sahip olduğunu görürüz. Buna karşın orta sahın bölmeleri kuvvetli takviye kemerleriyle ayrılmış, uzunlaması bir biçime sahiptir ve kaburgalar her bölmede bir çifte çapraz meydana getirir. Böylece tonozlar 4 yerine 7 şer alana ayrılmış olurlar. Vierungdaki takviye kemerlerinin hala yuvarlak olmalarına karşı batı taraftakiler hafifçe sivri kemerlere sahiptir.

St.Etiene ‘de orta sahınında duvarlarda büyük değişiklik yapmadan kaburgalı hac tonoz yapma olanağı çıkmıştır. St. etiene ‘de orta sahından emporeler ve pencere katı yer alır. Burada orta sahnın bölmeleri kareye daha yakındır. Ve çifte kaburgalı hac tonoz yerine bir tane basit çapraz kaburgalı hac tonoz ve buna enine bir kaburga eklenmiş böylece 7 yerine 6 parçalı hac tonozlar artık ağır. Takviye kemerleriyle değil; basit kaburgalarla ayrılmışlardır. St. Eitene ‘nin orta sahnı DURHAM katedralin yanında zarif, ferah, hafif bir etki bırakır. Tıpkı 13.yy da eklenen gotik kısmı gibi bu yapıyla Romanik ’ten erken gotiğe geçmiş noktasına varılmıştır.

İTALYAN ROMANİK MİMARİSİ

Normanların Fransa ve İngiltere’de orta sahnlardaki ilk kaburgalı haç tonozları inşa ettirdikleri sırada bu sorunlarla İtalya’nın Lambordiya bölgesinde de uğraşılıyordu. Buradaki Romanik mimari Roma ve Erken Hıristiyan devirlerden beri yaşayan bir yapı geleneğini devam ettiriyorlardı. Yeni anlayış ile gelişen

Romanik Sanatın özelliklerini en iyi şekilde ortaya koyan kiliselerden biri Milano’da ST. AMBROGİO 4.yy ‘a ait eski bir bina yerine yapılmıştır. Bugünkü yapıya 10.yy ‘dan kalma güney kulesi ve apsis de kullanılarak 11.yy sonlarında yapı inşa edilmeye başlanmıştır. Yapı tuğla ile inşa edilmiştir. Dış görünümü anıtsal olsa bile Ravvenna’daki kiliselerin orantılarını ve geometrik sadeliğini anımsatmaktadır. Katedralin bir avlusu vardır. Avluya girince cephe derin tutulmuş kemer sıralarıyla dikkati çeker. Yapının hemen yanında kadetralin duvarlarına ancak sadece dokunan her iki çan kulesi bağımsız yapılar olarak yükselirler. Bunlar 4 köşe olarak şekillendirilmiştir. Büyük bir olasılıkla bugüne kadar korunmuş en eski örnek olan 9-10.yy ’dan kalan çan kuleleri yuvarlak biçimlidir. Bunu izleyen örnekler çoğunlukla köşelidir ve bu bağımsız çan kulelerine CAMPANİLE adı verilir.

St. Ambrogio ‘nun ST. Durhan kadetralinin orta sahnınkinden birkaç metre daha geniş olan alçak orta sahnı kuvvetli takviye kemeriyle ayrılmış 4 bölmeden oluşmaktadır. Yapının enine sahnı yoktur. En doğudaki orta sahnın bölmesine pencereli bir tamburu olan içten kubbe, dıştan kule biçiminde bir kuruluş yerleştirilmiştir. Bu kule orta sahında bir pencere katı bulunmadığı için sonradan akla gelen bir uygulamadır. Tamburun pencerelerinin görevi gerekli ışığı sağlamaktadır.

Yan sahınlar haç tonozludur. Orta sahnın yonozu kuzeydeki kiliselerden farklıdır. Katedraldeki tonozlar TUĞLA VE MOLOZ TAŞLA Konstantin devri bazilikalarında uygulanan Roma haç tonozlarında olduğu gibi bir teknikle inşa edilmişlerdir. Burada kemerler tam yarım daire biçimindedir. St. Durhan ve Caen’deki tam kaburgalar daha basık inşa edilmişlerdi. Ambrogio’da tonozşar takviye kemerinden daha yüksek olup bir kubbe hissi yaratırlar.

İtalya’da PİSA şehrindeki PİSA KATEDRALİ’nin eğik kompleksi yani eğik çan kulesi şöhretini her şeyden önce bir rastlantıya borçludur. Çok zayıf bir temel yüzünden daha tamamlanamadan eğilmiştir. Şehrin kuzey ucunda kule, katedral ve yuvarlak kubbeli vaftizterium (vaftiz hane) ile bu komplekste yani külliye bir meydanlıkta yer alır. Yapı TOSKONA ROMANİK mimarisinin en görkemli yapısıdır.

PİSA KATEDRALİ planı esas olarak erken Hıristiyan bazilikalarına benzer. Enine sahnın 2 yanındaki sahınlar küçük bazilikalar gibi planlanmıştır ve her birinin apsisi vardır. Pisa Katedralinin tüm planı bir Latin haç biçimindedir. Vierung kubbe ile yükseltilmiştir. Katedralin geri kalan kısmı yan sahınlar dışında ahşap çatılıdır. Haçın uzunlaması kısmında 2şerden 4 yan sahın haçın enine kollarında ise 2 yan sahın bulunur ve bunların tonozları kaburgalıdır.

Pisa katedralinin iç kısmı erken Hıristiyan bazilikalarından yüksektir. Çünkü; yan sahınlar üzerinde emporeler ve pencere katı bulunmaktadır. Buna karşın orta ve yan sahınların kemerlerini taşıyan sütun sıraları Roma yapılarını anımsatmaktadır.

Dışta katedral campanile ve vaftiz hane beyaz mermer kaplanmıştır. Aralarına koyu yeşil mermerler yerleştirilerek yüzey hareketlendirilmiştir. İnkrustasyon (çift renk kullanımı) işçiliği denilen bu teknik Roma çağından beri bilinmekte olup orta çağ sırasında yalnız orta İtalya’da devam etmiştir. Ayrıca dış duvarlarda daha fazla hareket sağır kemer sırası ve açık galerilerle sağlanmıştır. Bu sayede duvar kütlelerinde açıklıklar ve hafiflemeler ile hareketlilik sağlanıp erken Hıristiyan kiliselerinin aşırı sadeliği giderilmiştir.

Romanik dönemin kemer formu yuvarlaktır.

Pisa’yı sanatta ve ticarette geri bırakan Floransa’da Romanik stildeki yapıların en görkemlisi sayılan BABTİSTERİUM bulunmaktadır. üstü tonozlu sekizgen bir yapıdır.dış yüzeylerinde mermer kaplamalar;aşırı geometriktirler. Sağır kemer sıraları ölçü ve ayrıntılarında tam anlamıyla klasiktirler. Bu klasik özellik tüm yapının öylesine ana karakteri olmuştur ki Floransalılar birçok yüzyıl sonra bunun aslında bir roma tapınağı olabileceği düşüncesine kapılmışlardır. Bugün bile halâ ilk yapılış zamanı tartışılmaktadır. Bu yapı Rönesans ta da büyük rol oynamıştır.

Ağırlık merkezi Ren bölgesinde bulunan Alman Romanik mimarisini de gelenekçi yani muhafazakâr yani konservatif özelliklere sahip idi. Karolanj ve Otton geleneğine sıkıca bağlıydı. Alman Romanik Mimarisi özelliklerinden biri SPAYER şehrindeki SPAYER KATEDRALİDİR. Bu yapıya 1080 yılında başlanmış fakat yapımı 100 yıldan fazla bir zaman almıştır. Spayer katedralinin zengin bir biçimde gruplanmış bir batı cephesi bulunmaktaydı. Fakat 19.yy’’da yapılan bir restorasyonda gelişi güzel değiştirilmiştir. Katedralin doğusunda virung kulesi ve bunu 2 yanda kanatlandıran kuleler anıtsal form ortaya koyar. Yapının ayrıntıları İtalya yapılarıyla benzerlik gösterir. Fakat yapıdaki yüksek ölçüler onu italya’daki yapılardan ayırır.

Spayer katedrali orta sahnı durhan katedralinin orta sahnında 3’te 1 oranında daha geniştir. Spayer katedralinin önceleri düz bir ahşap çatısı ve büyük bir pencere katı bulunmaktaydı.12.yy’ın başlarında yapılan değiştirmelerle kaburgasız bir haç tonoz ahşap çatının yerini aldı. Tonoz kare bölmelere ayrılıyordu. Ve kuzeyli örneklerinden çok İtalya katedrallerinin tonozlarına benziyordu.

Spayer katedralinin doğusunda yer alan kulelerin gruplandırılması Ren bölgesi Hollanda, Belçika, Lüksemburg gibi bölgelerde pek çok kilisede taklit edilmiştir. Alplerin kuzeyindeki ortaçağ yapılarında şarlmann zamanından beri kulelerin çok sayıda olması gelenek haline gelmiştir. Ancak bunlardan pek azı tamamlanabilmiştir. Ve pek azı günümüze kalabilmişitir.bugün belki garip karşılanabilecek durumlu kuleler ortaçağ insanının bir takım batıl inançlara bağlılığını ifade eder. Anlatılan bir öykü kulelerin simgesel örneğini açıklayabilir:

“ o devirde yaşayan bir dükün komşu şehrin baş papazı ile arası açıktı.bir kuşatmadan sonra şehri aldı.zaferin işareti olarak ayrıca düşmanlara hakaret etmek amacıyla katedralin kulelerini yıktırdı.”Anlaşılan kulelerin yok edilmesi bir hakaret anlamına geliyordu. Ve kuleler kuvvet ve kudret simgeleriydi.

Spayer katedraline benzeyen bazı şehir ve katedralleri:

WORNS ŞEHRİ – WORNS KATEDRALİ

MOİNZ ŞEHRİ- MOİNZ KATEDRALİ vb…

ROMANİK PLASTİK

Plastik alanında çalışmalar Romanik dönemde mimariden daha fazlaydı.ve yine bu dönemde bu alana duyulan ilgi Karolanj ve Otton döneminden daha fazlaydı. Romanik dönemde batıda 5.yy’dan beri görülmeyen bağımsız heykeller yapıldı. Taş kabartmalar, yapı süsü ve duvar süsü olarak yaşamaya devam etti.ve şekiller yüzeyden çok az kabartılarak yapıldı.

Erken orta çağ sanatında yalnız küçük heykeller örneğin;fildişi ve metalden heykelcikler heykeltıraş geleneğine bağlı olarak işlenmişlerdir.büyük heykeller ise gero hacında olduğu gibi ahşaptan yapıldılar. 50 yıl sonra durum esaslı bir biçimde değişti. Taş heykelciliğin ne zaman ve nerede sanat bakımından yeniden anlam kazandığı kesinlikle söylenemez. Eğer bir bölgeye öncelik verirsek, bu ancak SANTİAGO COMPOSTELA’ya giden haç yollarıyla KUZEY İSPANYA ve GÜNEY FRANSA olur.

Mimaride olduğu gibi Romanik heykeltıraşçılıkta da 1050-1100 yılları arasında bir gelişim görülür. İl örneğimiz TOULOUSE ST.SERNİN de karşımıza çıkar.bu katedralde mermerden oyulmuş aziz kabartması önemli örneklerden biridir.bu kabartma st.sernin katedralinin çevre koridorunda bulunmaktadır.bir niş içinde bulunana azizi kabartması gövdenin kütlesel verilişiyle büyük plastiğin yeniden canlanışını göstermektedir.o dönemde özellikle halktan basit insanlar için anıtsal taştan oyulmuş 3 boyutlu bir tasvir resimden çok daha gerçek görünüyordu. St. sernin’ deki havari tasviri klasik sanatın özelliklerini de taşımaktaydı. Sanatçı geç roma heykelciliğinin birçok örnekleri bulunmaktaydı. Havari kabartmasındaki genel komposizyonu figürün genel verilişi ve mimari çerçeve içine alınışı onu Bizans kaynağından melek MEACHEL tasviri bulunan bir fildişi levhacıkta etkilendiğini ortaya koyar.

Sıradaki içerik:

Romanik, Roman ve Romanesk Sanat | Rüçhan ARIK

editörün seçtikleri EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ