19. Yüzyılın ortalarına kadar mimarlık alanındaki faaliyetler Hassa Mimarları Ocağı (15. yy. sonları–1831) tarafından yürütülmüştür. Bu ocak idarî açıdan, sarayın Biran (dış hizmetler) bölümünde, saraya bağlı dört eminlikten biri olan ve saray, cami, diğer hayır işleri ya da kamuya ait yerleri yapmak ve onarmakla yükümlü şehri-emaneti (belediye) örgütüne bağlı, yarı askeri bir kurum, aynı zamanda düzenli bir mimarlık örgütüdür. Şehremini, yapı için gereken malzeme ve mali kaynağın sağlanması işiyle uğraşırken, mimarlar yapının teknik yanlarıyla ve yapımıyla ilgilenmişlerdir. Resim, menazır, hesap, hendese, geometri, mimarlık gibi kuramsal ve uygulamalı dersleriyle bir okul niteliğindeki ocakta, usta-çırak ilişkisi içinde eğitim verilmiştir.
Bu ocağa bağlı kişiler, mimarlık hizmetlerinin dışında, mühendislikle ilgili işleri de yürütmüşlerdir. Kent içinde yol, kaldırım, suyolları gibi yapı işleriyle ilişkili görevlerde bulunmuş ya da kent dışında ordu sefere çıktığında, mimar, dülger, duvarcı, neccar (marangoz), mutalla (sıvacı),harrat (çıkrıkçı),haddad (demirci),hazzar (biçici),mütebbin (kerpiççi) gibi meslek adamlarından oluşturulmuş bir ekiple ordudan önce yola çıkıp, gereken yerlerde köprü, kale ve yol gibi yapı işleriyle ordu hizmetleri için görevlendirilmişlerdir.
Batılılaşma girişimleriyle birlikte, özellikle dış ticarette Avrupa’nın hazır mallarına açıldığı sırada, devletin ticari yaşamda karşılaştığı yeni birtakım işlemler, yeni ticari örgüt ve finans kurumlarını da beraberinde getirmiştir. Mühendishane-i Bahr-i Hümayun (1776) ve Mühendishane-i Berr-i Hümayun (1795), bu yenileşmenin başlıca örnekleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu kurumlar daha çok askeri amaçlı mühendislik eğitimi vermekteydi. Mimarbaşılık, halife-I evvel’ine41 tahsis edilmiş, 1801’de verilmeğe başlanan dersler 1807’de kaldırılmıştır. Binaların, yolların yapımı ve onarımı gibi işler belediyeleşme ile ilgili görülmemiş, mimarbaşılık ve şehreminliği kaldırılarak bazı resmi binaların bakımı işi, 1831 yılında kurulan Ebniye-i Hassa Müdürlüğü’ne verilmiş ve kurumun başına da son mimarbaşı olan Abdülhalim Efendi (Seyyid) (d.-ö.1855) getirilmiştir. Tanzimat’la birlikte, yönetim ve inşaat sektörünü de kapsayan bazı örgütsel değişmeler mimarlık örgütünde ve belediye yönetiminde yapı sınırlaması getiren ebniye nizamnamelerin ilanı yapı etkinliklerinde bir dönüm noktasıdır. Arazi Kanunnamesi’yle (1858) devlet inşaatlarını gerçekleştiren bina eminliği sona ermiş, müteahhitler tarafından yürütülmeye başlanmış, böylece servet sahibi gayrimüslimler bu alanda söz sahibi olmaya başlamışlardır.
Batı’ya açılma, kentsel çevreye ve mimarlığa yönelik ilgiyi geliştirmekle birlikte, mimarlık dalında eğitimin giderek daha az önemsenen bir hale gelmesiyle bu ilgi, merakla başlayıp, özenme, öykünme ve benimseme çabalarına dönüşmüştür. Dolayısıyla bu alanda oluşan boşluğu, Batılı eğitim ve yetişmeleri nedeniyle, yabancı ve gayri-Müslim mimarlar doldurmaya ve yoğun bir işgücü oluşturmaya başlamışlardır. 18. yüzyılın sonundan itibaren Hassa Mimarlar Ocağı’na bağlı olarak da teknik konularda yabancıların istihdam edilmeğe başlandığı bilinmektedir. Foti, Todori, Komyanos, Yorgi gibi kalfalar bunlardan birkaçıdır. Yine de batı etkili binaların yapımcıları daha çok mimarbaşlarıdır. Bunlar Batı üslûplarını geleneksel mimarîyle harmanlayan eklektisist bir yaklaşım içindeydiler. Osmanlı saray mimarîsindeki form değişimi Balyan ailesi ile başlamaktadır.
Osmanlı Mimarlığı’nın son dönemlerinin en önemli isimlerinden olan Balyanlar; Sultan III. Selim (d.1761- c.1789-ö.1808), Sultan II. Mahmude (d.1785-c.1808-ö.1839), Sultan I. Abdülmecid (d.1823–c.1839-ö.1861) ve Sultan I. Abdülaziz (d.1830-c.1861-ö.1876) olmak üzere ard arda dört kuşakta, Senekerim Balyan (d.1768-ö.1833), kardeşi Krikor Amira Balyan (d.1764-ö.1831), Krikor’un oğlu Garabet Amira Balyan (d.1800-ö.1866) ve oğulları Nigoğos (d.1826–ö.1858), Sarkis (d.1835-ö.1899), Hagop (d.1837-ö.1875), Simon (d.1846-ö.1894) kardeşler olarak, yaklaşık bir yüzyıl boyunca meslek yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Ermeni kökenli bu ailenin hemen hemen tüm bireyleri, sultanlar için çeşitli saray, köşk ve kasırların yapımlarını üstlenmişler, çok sayıda ve büyük yapılara imzalarını atmışlardır.
Balyan’ların bu denli etkinlik ve süreklilik içinde çalışmaları dönemin tarihi koşullarıyla ilgilidir. Batı’ya açılmanın devlet politikası olduğu bir dönemde, dil, din ve kültürel elverişlilik özellikleriyle bunu kolaylaştıracak kesimlerin veya unsurların önem kazanması doğaldır. Aile mesleği geleneğini sürdürmenin, babadan oğula veya kardeşten kardeşe aktarılan deneyim birikimi, aynı adı taşımanın ve bir öncekinin etki ve başarı mirasını kullanmanın avantajı, Balyanların başarı grafiğini yükseltmede olduğu kadar, bu adın hatırlanıp öğrenilmesinde de etkili olmuştur. Yaşadıkları dönemin isteklerini karşılamadaki sezgi ve duyumları da, Baylanların mimarlık alanında bir çeşit egemenlik kurmalarına yol açan özelliklerden biridir. İlk üç kuşağın mimarları mesleği, uygulamada en alt basamaktan başlayarak öğrenmişlerdir. Geleneksel eğitimden gelen ve çağın gereksinmelerini önceden fark eden Garabet Balyan, oğullarını akademik eğitime yönlendirmiştir.1999 Yılına kadar Paris Üniversitesi’nin eski koleji olan Collège Sainte-Barbe’de mimarlık eğitimi alan Nigoğos Balyan, yirmi iki yaşında Sultan I. Abdülmecid (d.–c.–ö.) tarafından eski Çırağan Sarayı’na bir kütüphane yapımı için görevlendirilmiştir. Fransa deneyimi, onun mesleki formasyonunu da belirlemiş olsa gerek, ortaya çıkan çalışmadan memnun kalan Abdülmecid onu sanat danışmanı yapmıştır. Dolmabahçe Sarayı’nın (1942–1856) Muayede Salonu ve iki Saltanat kapısının tasarımı da kalfa olarak Nigoğos Balyan’a atfedilmektedir.
Saraya ait birçok 19. yüzyıl yapısında olduğu gibi Ihlamur ve Küçüksu kasırlarının yapımı için de Balyan ailesinden olan Nigoğos Balyan (d.1826–ö.1858) görevlendirilmiştir. Babasıyla birlikte Ortaköy Camisi’nin(1855), DolmabahçeSarayı ve Camisi’nin(Bezmi alem Valide Sultan Camisi, 1852–54), yapımlarında çalışmıştır.47 Mecidiye kasırları (1848–1849), Malta Köşkü, Tophane Saat Kulesi, Üsküdar Validebağ’da Adile Sultan Kasrı onun eserleri arasındadır. Ancak, son yıllarda yapılan bir araştırma, Balyanların bilinenlerin tersine mimar değil müteahhit olduklarını Osmanlı arşivlerine dayanarak belgelemektedir. Selman Can, Balyanların eseri olarak bilinen yapıların asıl mimarlarının arşiv kayıtlarında yer aldığını, İtalyan, İngiliz, Alman, Fransız, Rum olmak üzere çeşitli mimar isimlerinin geçtiğini, bunlarla ilgili çalışmaların da devam ettiğini ileri sürmektedir. Can’a göre, “19. Yüzyılda yapılar ihale yoluyla açık eksiltme (münakaşa) yöntemi uygulanarak “kalfa” adı verilen müteahhitlere verilmekte ve “Şirket-i Nafia-i Osmanî” adıyla Osmanlı’daki ilk resmî inşaat şirketine sahip olan Balyan ailesi de, en güçlü sermaye sahiplerinin başında gelmektedir. Üstlendikleri yapılar için düzenlenen kontratlar da onların müteahhitliğini belgelemektedir. Aldıkları eğitim konusunda, örneğin Sarkis Balyan’ın 1855’te Écoledes Beaux-Arts’dan mezun olduğuna ilişkin yanlış bilgiler bulunmaktadır. İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Aygül Ağır’ın Écoledes Beaux-Arts ile yaptığı yazışmalarda da Balyan ailesinin hiçbir ferdinin bu okulda eğitim almadığı belirtilmiştir. Ayrıca, 19. yüzyıl başına ait tespit edilen Hassa Mimarlar Ocağı listesinde bu aileden hiçbir ferdin adı yer almamaktadır. Sarkis Balyan’ın son başmimarlık unvanını taşıdığı da yanlıştır”. Belgeler ışığında Baylanlara ait olduğu düşünülen bazı yapı ve mimarların isimlerinin verildiği bu araştırmada, konumuzla ilgili olarak, Paris’e eğitim için giden ancak rahatsızlığı nedeniyle kısa sürede geri döndüğü belirtilen Nigoğos Balyan’ın adıyla anılan Ortaköy (Bezmialem Valide Sultan, 1852–1854) ve Hırka-i Şerif (1851) camileri ile Garabet ve Nigoğos Balyan’a ait olduğu söylenen Dolmabahçe Sarayı’nın (1842–1856) Abdülhalim Efendi’nin(Seyyid) (d.-ö.1855) eserleri olduğu ileri sürülmekte, yapımına 1842 yılında başlanan Dolmabahçe Sarayı’nın plânlarının, bu sırada 16 yaşında olan Nigoğos Balyan tarafından çizilmesinin mümkün olamayacağı belirtilmektedir. Dolmabahçe Sarayı Tiyatrosu’nun da yine Nigoğos Balyan’ın değil, İtalyan Gaspare Fossati’nin (d.1809-ö.1883) eseri olduğu söylenmektedir.
Batılılaşma Süreci ve Nikoğos Balyan
Yorum Yaz